28 Mart 2009 Cumartesi

Her gün HEPSİ


Sabah kalktığında küçük bir kadındı. Yeni küçülmüştü az önce gün doğmuş ve o küçülmüştü. Etrafındaki her şey kocamandı. Yumuşatıcı kokan çarşafların arasından kocaman iki kişilik yatağın ortasında kendisine doğru gülümseyerek gelen sevgilisinin yanında küçücüktü. Sevgilisi onu öperken o daha da küçüldü, yalnıza doğru sürüklendi. Birkaç küçük kaçak gülümseme bahşetti sevgilisine. Sevgilisi ona dokunurken, birinin tenini kendi tenine dokunuşunu hissederken küçük bir kadın ancak kendi yalnız hissedebilirdi. İçine sevgiyle giren sıcaklığı hissetti ama o sıcaklık karşında buz gibiydi, içinde bir şeyler yanlıştı, içinde hep yalnız bir kadındı, küçük kadınları kalpleri çok büyük olduğu için açılan kara delikleri hiçbir şey dolduramazdı. Sevgilisi boynunu öperek onu tahrik etmeye çalışırken, o kendi yalnızlığı içinde ağlıyordu.
Kahvaltıyı hazırlarken ilgiye aç bir kadındı. Kocasının bir gülümsemesi, bir dokunuşu için her sabah kalkıp gömleğini ütüler, kravatını hazırlar, çocukları uyandırır, kahvaltıyı hazırlar masaya hep en az iki çeşit reçel koyar, gazetesini hazır ederdi. Karşılığında sadece iyi günler lafını elde ederdi oda kapıdan çıkarken. Kocası yoğun bir adamdı sevgiye bile zaman ayıracak vakti yoktu. Çocukları kapıdan yolladı. Kocası sofraya oturdu. İlgiye aç kadın karanlıkta ışığa doğru giden sinekler gibidir. Tek farkı o ışığın bedelini bilir. Oda ışığa gitmek istedi. Kocasına sordu “beni seviyor musun?”, kocası gazetenin sayfasını çevirdi. İlgiye aç kadın sordu “ benimle şimdi hemen masanın üstünde sevişir misin?”, kocası boş çay bardağını uzattı. İlgiye aç kadın çayı doldurup ona uzattı. Kocasının arkasının dönük olduğu kapıdan dışarı çıktı. Kocası gazeteyi çevirdi, çayından bir yudum aldı. Gazeteyi katladı masaya koydu ayağa kalkıp “iyi günler” dedi. İlgisiz kadın ışığa gidebilmek için en kolay yolu seçip, kapının eşiğinde azına dayadığı silahıyla, sessiz gözyaşları salyasına karışırken kocası sadece gitti. Kapının kapanma sesiyle kadın silahı çekti ama ilgisiz kadının kafasında silah sesi değil sadece sineğin ışığa değdiğinde yanarken çıkardığı cızırtıyı duydu.
Öğlen yemeğine doğru boş masada aşık bir kadın oturuyordu. O masada asla öğlen yemeği yenmeyecekte olsa o onu hep orda bekledi. Sigarasını içerken elleri titriyordu. Dünyada iki şeye bağımlıydı; uyuşturucu bağımlısı sevgilisine ve uyuşturucuya. Aşık kadın bir şeyi severse, onun her şeyini sever. Zamanı gelmişti ikinci aşkından bir doz almalıydı ama onun için ilk aşkı gelmeliydi. Aşka bağımlı kadın kapının tıkırtısını duydu. Sevilisi içeri bir hışımla girdi. Sinirliydi, küfrediyordu. Aşık kadın sorunca, cevabı yüzüne gelen bir tokat oldu. Tokatları ardı arkası kesilmedi. Sevgili bağırıp duruyordu, onun suçuydu iki kişiye yetecek uyuşturucu parası yoktu. Aşık kadın iki aşığının birlikte kaçmaya karar vereceğini nasıl bilebilirdi ki. Artık ona gerek yoktu. Aşka aşık kadın sadece gözündeki morluğu, damarlarındaki zehri, içine çektiği sigara dumanını hissetti.
Hava kararırken o hepsiydi. Küçüktü, yalnızdı, yaralıydı, aşıktı, bağımlıydı, sevmeliydi sevilmeliydi, özgür olmalı, korunmalı, kollanmalıydı. Güneş batarken o köprünün üstünde durmuş denizi izlerken ertesi sabaha bir kadın olarak doğmalıydı hepsi olmalıydı.