17 Şubat 2010 Çarşamba

Kızıl Saçlı Perinin gerçek Hiyakesi part.2



Nerde kalmıştık, ya daha başlamadan bitecek bir hikâye ile yaşanması gereken hayatlar arasındaki ince çizgideydik. Gezgin biraz ilerde ağaçların bittiğini yerde bir uçurumun başladığını görmüştü. Bunu avantaj olarak kullanmaya çalışacaktı ama yaratığın onu duyması ya da hissetmesi durumunda bu hiçbir işe yaramayacaktı. Elindeki son çare buydu. Uçurumun kenarına kadar geldi. Kılıcı elinde tarttı ve yaratığın gelmesini bekledi. Yaratığın hantal vücudu ile yıktığı garip ağaçları görebiliyordu. Kısa bir süre sonra yaratıkta görülür hale geldi. Yaratık kocaman yarık ağzını boşluğa açıp kapayarak ilerliyordu. Gezgin bir şeyin ters gittiğini fark etti ama ne olduğunu anlayacak zamanı kalmamıştı. Ağaçlar seyrekleşmiş ve Yalg artık ona doğru hızla geliyordu. Gezgin bağırarak yaratığa doğru atıldı ama aniden durdu. Bağırmamıştı, ağzını açmıştı ama hiç ses çıkmamıştı. Yaratığa baktı oda ağzını açıyordu ama hiç ses yoktu. Yalgla aralarında metreler kala kenara çekilmesi yetti. Artık her şeye kör olan Yalg delirmiş gibi sağa sola sallanarak uçuruma doğru ilerledi ve tamamen sessizlik içinde aşağı düştü. Gezgin uçurumdan aşağı bakarken o koca çamur yığının dibe düştüğünü ve her yere dağıldığını gördü ama hiçbir şey duymadı.

Kızıl Saçlı Küçük orman perisi sanki bir boşlukta yürüyormuş gibi, sık ağaçların arasında rahatlıkla geçerek izleri takip etti. Bir Yalgın izlerini takip etmek hiç zor değildi hele yaratık ona bir yol açmışken. Bir süre sonra uçurumun kenarında duran kılıçlı insanı gördü. Bıçağı elinde ona doğru yaklaştı ve arkasından sırtına dokundu. Kılıcıyla aniden dönen Gezgin, hızlıca geriye çekilip bıçağını tehditkâr bir şekilde ona doğru tutan küçük kızı gördü. Niyetini belli etmek için kılıcını indirince kız biraz rahatladı ama bıçağını bırakmadı. O sırada tam tepelerinde bir şimşek sessizlikle çaktı ve uzunca bir süre kızın yüzünü görmesini sağladığında Gezginin ağzı açık kalmıştı. Karşısındaki küçük bir kız değil upuzun kızıl saçları ve bir insana göre büyük olan kocaman yeşil gözleri, ince narin yapısı ve ancak saçlarının altından görünen küçük sivri kulaklarıyla belkide dünya üzerindeki son peri idi.


Kızıl Saçlı Peri ve Gezgin Sessizliğin Uçurumundan uzaklaşmış olsalar da, konuşmadan sessizce ilerlemeye devam ettiler. Kız açık bir şekilde anlaşılabilecek bir hareketle, öne eğilip elini kafasının üstünden geçirerek hayatını kurtardığı için teşekkür etmişti. En azından Gezgin öyle sanmıştı ama bu hareket perilerin arasında “sana ruhumu sunuyorum anlamına” gelirdi. Kızıl Saçlı Peri en azından bu adama bunu borçlu olduğuna karar vermişti. Ama Gezgin bir perinin ruhunun ne anlama geldiğini bilmiyordu. Küçük perinin boyu yaklaşık on yaşındaki bir çocuk boyunda idi ve Gezginin geldiği yerde çok boyu uzun boylu sayılmasa da bir peri için oldukça uzundu. Peri onun ancak koltuk altının bir karış aşağısına geliyordu. Kız sakinleştikten biraz sonra aniden başlayan fırtına geldiği gibi aniden durdu ve bulutlar dağılıp gökyüzü ayışıyla aydınlanmaya başladı. Vadiden ve kayalıklardan uzaklaşıp tekrar ormana girdiler. Uzun bir yürüyüşün ardından kalın gövdeli ve gerçekten çok büyük ağaçların olduğu bir bölgeye girdiler. Sanki buradaki her şey gittikçe büyüyor ya da onlar küçülüyordu. En sonunda metrelerce uzunlukta ve an az bir köy kadar bir büyük devasa bir ağacın olduğu bir açıklığa geldiler. Bu Ağaç eskiden perilerin kutsal saydığı Hayat Ağacı “Avendesora” idi. Ama artık hiçte hayat dolu değildi. Ormandaki her şey gibi oda artık ölü gibi duruyordu. Kız ağacın etrafında yürümeye başladı. Gezgin onu takip ederken ağacın değiştiğini gördü. Ağacın ortasında bir yarık vardı ve bu yarığın içinde dolambaçlı yollarla tepesine doğru ilerleyen yollar bulunuyordu. Kız bu yolara girdi. Labirent gibi bir aşağı bir yukarı tırmanarak en sonunda ağacın oldukça yukarısında bir kovuğa geldiler. Bu kovukta yerde bir yatak haline getirilmiş paçavralar ve küçük bir sandık haricinde hiçbir şey yoktu. Kız paçavraların arasından Gezgine birkaç parça toplayıp uzatarak kovuğun yukarısındaki bir başka kovuğu işaret etti. Gezgin eğilerek teşekkür etti ve paçavraları alıp kovuğa tırmandı. Artık biraz dinlenebilirdi. Gezgin kovuğa tırmanıp yol boyunca sırtında olan küçük çantasını çıkardığında çantasının yırtılarak açıldığını ve az olan erzakının da yaratıktan kaçarken kaybettiğini anladı. Çakmak taşı birkaç parça ekmek ve su matarasından oluşan erzakının önemli parçaları ve bir ağaçtan oyarak yaptığı kuş düdüğü artık yoktu. Paçavraları yastık gibi kafasının altına koyup rahatsız ve kâbus dolu bir uykuya dalarken Kızıl saçlı peri yatağına uzanmış yukarı bakmaktaydı. Bu insanın gelişini bir işaret olarak yorumlamıştı. Yalgın karşısında savaşırken asıl isteği yok olmaktı. Ama pes edemezdi. Bir peri hayatı için sonuna kadar savaşmalıydı ama o an kaybedeceğini bilse de sonu geldiği için üzülmüyordu Bu onun kurtuluşu olacaktı ama bir anda bu ölü ormanda bir insan ortaya çıkmış ve onu kurtarmıştı. Demek ki bu ormanın işi daha onunla bitmemişti.


Güneş ışıkları kovuğun arasındaki boşluklardan Gezginin yüzüne vurduğunda gözlerini açtı ve dün olan her şeyin bir rüya olduğunu düşündü. Ama doğrulduğunda rüya olmadığını anladı. Çamur içerisindeki kıyafeti ağaç dalları ve kovalamacadan yer yer yırtılmış giysilerive çizilen derisinden akan kanlar kurumuştu, her yeri ağrıyordu. Zorlukla doğruldu ve ağzı kum yutmuş kadar kuruydu. Etrafına baktığında yerde tahtadan oyulmuş bir kâse içinde su ve hemen yanında toplanmış kuru eriklere benzeyen meyveler gördü. Suyu bir dikişte bitirdi. Garip meyveleri alıp kokladı. Dilini değdirdi ve azına attı tatları kuru erik gibi değildi ama en azından yenebiliyordu. Kovuğundan perinin bulunduğu kovuğa geçtiğinde boş olduğunu gördü. Ağaçtan aşağı inmeye başladı. Toprağa ayak bastığında küçük perinin biraz ilerde dikildiğini gördü. Gezgin kızdan gözlerini alamadı. Çocuksu bir görünüşe sahip olsa da yüzü hiçte öyle değildi. Dün geceki çamurdan temizlenmişti. Saçları hala ıslak olsa da deri bir kayışla arkasında toplanmış ve batan bir güneş kadar kızıl parlıyordu. Küçük yüzü keskin yüz hatlarına sahipti. Kocaman yeşil gözleri zümrütü andırıyordu. Tehditkâr bakışlarla kız onu süzdü ve onu takip etmesini işaret etti. Dev ağacın topraktan çıkan bacak kalınlığındaki köklerini takip ederek ilerlediler. Kız sanki yürümüyordu adeta süzülüyordu. Gezgin uzun bacaklarına rağmen ona ayak uydurmakta zorluk çekmişti. Ağrıyan kasları da onu yavaşlatmıyor değildi. Bir süre sonra küçük bir gölete vardılar. Sazlara benzeyen eğri büğrü bitkilerle çevrili gölette su hala berrak ve temiz görünüyordu. Dev ağacın kökleri bu göleti çevreliyor ve suyun içine kadar uzanıyordu. Kız suyu işaret etti sonrada içine girdi ve sudan içti. Gezgin de onu takip etti giysilerinin bir kısmını çıkardı kılıcını bırakıp gölete yaklaştı sudan biraz içtikten sonra gölete girdi. Küçük peri ona yaklaşıp dokunduğunda Gezgin irkildi. Kız tehditkâr bakışlarını sürdürerek gömleğinin yırtılan yerlerinden yaralarına bakmaya başladı. Gezgin itiraz etmek için bir neden bulamayıp küçük periye izin verdi. Peri ifadesiz yüzüyle gömleğini çıkartmasına yardım ederken Gezgin acıyla yüzünü buruşturdu. Kız suyla yaralarını temizlemesine yardım etti. Sessizlik Gezgini rahatsız etmiyordu ama içini kemiren bir sürü soru vardı. Küçük peri ise yıllardır zaten kimseyle konuşmuyordu bu onun için bir sorun değildi. Sesinin neye benzediğini hatırlamaya çalıştı. Eskiden ağaçlara ve hayvanlara şarkılar söylerdi ama sesini hatırlayamıyordu. Gezgin omzundaki bir yarayı temizlemekle uğraşan perinin elini tuttu. Peri irkilerek biraz geri çekildi. Gezgin elini bırakarak kendini tanıtmadan önce yapılan el referansıyla hafifçe eğildi ve kendini tanıttı. Çorak Topraklardan büyük Büyücü Prosperonun oğlu Kays işte o an Sisli Ovanın büyülü ormanında yaşan Peri Kralı Yulenin kızı Zefir ile tanıştı.